Uzay Yarışı’na Dair

1957’de, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından Sputnik uydusunu yörüngeye oturtma girişiminin başarıyla sonuçlanması farklı ideolojileri temsil eden iki kutbun Soğuk Savaş’ı sırasında, dünyada sosyalist ideolojinin başarısı şeklinde görülmüş ve büyük ses getirmiş, bu yüzden farklı ideolojileri temsil eden dönemin iki süper gücünün kıyasıya yarışının uzay alanına sıçramasına sebep olmuştur. 1957-1975 yılları arasında cereyan eden SSCB ve ABD arasındaki bu rekabet dönemi Uzay Yarışı olarak bilinir.

Uzay yarışı, sadece uzay teknolojilerinde öne geçme yarışı olmaktan ziyadesiydi; enformasyon gücünün rekabetini  ve etkisini de göstermişti. Uzay Yarışı’nda hep gerilerden gelen ABD, Ay’a insanlı görevi yaptıktan sonra bunun uzay yarışındaki en önemli başarı olduğu yönünde küresel çapta bir propaganda yaptı ve başarılı oldu. Bugün ülkemizde ve genel olarak Amerika müttefiki olan tüm ülkelerde hemen hemen herkes Ay’a ilk adım atan insanın Neil Armstrong olduğunu bilirken uzaya çıkan ilk insan Yuri Gagarin’i pek çoğu bilmez.

Tıpkı ilk yapay uydu Sputnik 1’in yörüngeye oturtulması gibi uzayda ilk canlı, Güneş yörüngesine oturan ilk yapay uydu, Ay’a giden ilk uzay aracı, Ay’ın arka yüzünün ilk kez fotoğraflanması, uzaya ilk insanı gönderme, uzayda aynı anda birden fazla uzay aracı, uzayda ilk randevu, uzayda ilk telsizli iletişim, uzaya çıkan ilk kadın, birden fazla mürettebatlı ilk uzay aracı, ilk uzay yürüyüşü, başka bir gezegene (Venüs) inen ilk sonda, ilk uzay istasyonunun yörüngeye oturtulması şeklinde bir sıra başarının ve icadın sahibi olan SSCB, takdir edilmeyi hak etmiştir. Bu ilklerle dolu silsile Amerika’nın eğitim sistemini tamamen değiştirmesine neden olmuştur. (Burada bizi ilgilendiren husus, Amerika’nın bu değişiklikten kısa bir zaman önce Türkiye’nin bir eğitim sistemine ihtiyaç duyduğu zamanlarda kendi sistemini ihraç etmesi olmuştur. Türkiye’nin ezbere dayalı, test başarısını ölçerek üniversiteye öğrenci yerleştirmeye dayanan eğitim sistemi o zamandan bu zamana dek değişmemiştir, o dönem Amerika tarafından eğitim sistemi modelinin transferi lise bazında Ankara Fen Lisesi’nde, üniversite bazında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde uygulanmıştır. Bu iki eğitim kurumu, sistemin yayılması için birer numuneydi ve dediğim gibi o sistem bugün Türkiye’de eleştirdiğimiz mevcut sistemin ta kendisidir. Üniversite sınavlarının adı, puanlama sistemi, soru tipleri ve müfredat sürekli değişmiş ancak sistem özünde aynı kalmıştır.)

Uzay Yarışı ile ilgili bilinmesi gereken bir başka önemli detay ise çıkarılan ürünlerin mühendislik kabiliyeti bakımından ne seviyede olduklarıdır. Sovyetler çoğu zaman uzayda ilkleri başarmıştır ancak Amerika çok gecikmeden muadil ürünü çoğu zaman aynı yıl içerisinde ortaya çıkarmıştır. Bu muadil teknolojiler aynı zamanda Sovyetler’in geliştirdiklerinden daha kabiliyetli olmuştur. Şöyle söylemek mantıklı olacaktır; Uzay Yarışı’ndaki ilk teknolojik kabiliyetlerin çoğu Sovyetler tarafından icat edilmiştir ancak ABD bu teknolojileri daha kapsamlı ve gelişmiş modeller olarak uzaya göndermiştir. Sovyetler’in savunma sanayisindeki basit ama sorunsuz çalışan mühendislik yaklaşımı burada da kendini göstermiştir.

İki süper gücün eleştirilmesi gereken belki de en önemli tarafları halklarının bir kısmı gerçekten çok zor durumdayken, açlık sınırında yaşarken, bu devletlerin uzay çalışmalarına inanılmaz paralar harcamasıdır. Sovyetler Birliği’ni eleştirmek istediğim bir başka husus ise doğru düzgün otomobil, klima, traktör gibi sivil; doğal olarak çok daha fazla fayda sağlayacak mühendislik ürünleri ortaya koymada başarısız denebilecek bir noktadayken fırlatma roketleri ve uzay teknolojilerinde ilerlemeye çalışmalarıdır. Nitekim bunca ilklere ve başarılara rağmen harcanan para kendini amorti bile edememiştir, amiyane tabirle bu paralar çöpe gitmiştir. Bir sivil makine, nasıl çalışma ömrü boyunca yatırım maliyetinin 10-20-30 katı kadar para kazandırıyorsa, uzaya gönderdiğiniz bir uzay aracının da aksine hiçbir geri getirisi olmadığı söylenebilir.

Sonuç olarak; Uzay Yarışı’nda birçok başarı elde edilmiştir, uzay çalışmalarında ilerlemenin mümkün olduğu anlaşılmıştır, bu yarışın mühendislik ve doğa bilimlerinin ilerlemesine de katkısı olmuştur ancak hedeflerin büyümesi (uzaklıkları ışık yılıyla ölçülen farklı yıldız sistemlerine gitme gibi zor hedefler) ve eriyen devasa bütçeler bu iki devlette kuvvetli isteksizlik meydana getirmiştir. Milletlerarası ilk uçuş olan 1975’deki Apollo-Soyuz Test Uçuşu iki rakip devletin ortak bir uzay çalışmasıdır ve aynı zamanda Uzay Yarışı’nın bittiği tarih olarak görülmüştür. Günümüzde, uzay çalışmaları daha ılımlı ve kendiyle yarışan bir mantıkla devam etmektedir ve sivil sektörlere de faydalı olması hedeflenmektedir.

Saygılarımla...